top of page

İstanbul Boğaziçi Yalıları

Merve Güneş Yücel

12 Nis 2024

İstanbul Boğaziçi Yalıları

Sahilhane olarak da adlandırılan yalılar Osmanlı döneminde ilkin Haliç’te, daha sonraları Boğaziçi’nde görülmüştür.

TDK’ya göre yalı, su kıyısında yapılmış büyük, görkemli ev olarak tanımlanmaktadır.

Tanım İslam Ansiklopedisi’nde şöyle genişletilir: Çoğunlukla yazın oturulmak üzere deniz, nehir gibi su kenarlarında inşa edilen konut, sahil evi.


Yalılar uzun süreler yalnızca yazlık olarak kullanıldıklarından, yaz dönemi kullanımına uygun olarak tasarlanırlardı. Boğaziçi’nde karayolu yokken ve tek ulaşım aracının kayıkları olduğu dönemde sahilsaraylar ön taraflarında dar bir rıhtım ile denize ve arka taraflarında da tepelere doğru uzanan bahçelerine bağlanırlardı. Bazı sahilsarayların deniz üzerine çıkan divanhaneleri ve bahçelerinde küçük kasırları olmakla birlikte deniz-bahçe-koru ilişkisinin tam orta yerinde konumlanmış yazlık saraylardır. Çoğunlukla bir devlet büyüğü ya da sultanın konutu olarak ortaya çıkan “yalı”, yalnızca deniz yoluyla ulaşılan, denizi ve koruyu birlikte kullanan konumu itibariyle de İstanbul’a özgü bir yapı tipi olarak düşünülebilir.


Mimar Doğan Kuban’a göre, “Boğaziçi yalısı, haremi ve selamlığı, divanhanesi, büyük bahçesi, havuzları, özel getirilmiş suyu, özel hamamı, bahçedeki mutfağı, kayıkhanesi, Boğaziçi’ne özgü kayıkları, ahırı, daha geç dönemlerde bahçelerindeki kameriyeleri, dağdaki köşkü, grottoları, köprüleri, arabalığı, kayıkçıları, seyisleri, bahçıvanları, aşçıları ile büyük boyutlarda bir sosyal olgudur. Tanzimat Devri’nde karayolu ulaşımına önem verilmesi ile başlayan ve 1930’lu yıllardan itibaren kentin motorlu araçlara uygun olarak şekillendirilmesi ile devam eden şehircilik faaliyetleri, Boğaziçi’nde oluşan ahşap kıyı yapıları mimarisi ve yalı kültürünü dönüştürmüş, yalıyı tanımlayan deniz-yalı-koru ilişkisini parçalamıştır.


10.10.1970 tarihli 5595 sayılı Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu kararı Boğaziçi yalılarını 3 grup halinde sınıflandırarak korunmalarını önerir. Bu gruplandırmada 2. grup niteliklerinin ve uygulama kararlarının net sınırlarla çizilememiş olması, bu sınıfa dâhil edilen yapılardaki koruma sorununu ve hızlı değişimi beraberinde getirmiştir. Bu çalışma da 1970’lerden itibaren hızlanan değişimin ortaya koyduğu özgünlük sorununu ele almaktadır.


Yalılar rekonstrüksiyon adı altında yenilenir ve yeniden inşa edilir. Özellikle 2. Grup olarak tanımlanan yalıların sahiplerinin yıkıp yeniden inşa etme anlayışını benimsemeleri nedeniyle, çoğunlukla, yalıların özgün yapım tekniği, malzemesi, cephe ve kütle oranları değişir. 1983 tarihli Boğaziçi Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ile yeni yalı yapımı resmen sona erer. Sahil şeridi içerisinde ya da sahil yolunun arkasında konumlanan geleneksel yalılar, geri planları ile Boğaziçi siluetini oluştururlar. Korular ve korular içinde yer alan diğer ahşap yapılar da bu siluete katılır ve tamamlarlar.


Boğaziçi Yasası ile Boğaziçi koruma durumlarında farklılıklar gözetilecek şekilde bölgelere ayrılır: Sahil Şeridi ve Öngörünüm Bölgesi, Geri Görünüm Bölgesi, Etkilenme Bölgesi. Boğaziçi’nin bu şekilde bölgelere ayrılması, koruma durumlarındaki farklılıklar, geri görünümde düzensiz bir planlaşmaya neden olarak, sahil şeridindeki yapıların yarattığı görüntüyü zedelemiş ve siluet zamanla bozulmuştur. Boğaziçi yalısı ne şekilde korunmuş ya da yenilenmiş olursa olsun, deniz ile arasındaki ilişki korunamamıştır. Ulaşım aracı olan sandallar ve dolayısıyla kayıkhane, yalı düzeni içindeki programdan kaldırılmıştır. Bunun bir nedeni işlevsellikle ilgili olmakla birlikte bir diğer nedeni de yoğun deniz trafiği ve deniz suyunun kirlenmesidir. Yine kirlilikle ilgili olarak, denize girmek tercih edilmediğinden, yalı sahipleri bahçelerine yüzme havuzu yaptırmaya başlamışlardır. Boğaziçi’nin karakteristik yapı tipleri yalılar ve yamaçlarındaki köşklerdir. Bu yapıların korunması ile ilgili çalışmalar başlatılmış, basında ve kamuoyunda farkındalık oluşmuş ve hatta vergilendirme sistemlerinde güncellemeler yapılmıştır. 1970 yılındaki koruma çalışmaları Büyük İstanbul Nazım Plan Bürosu ve İstanbul Eski Eserler Bürosu işbirliği ile yürütülmüş, neticesinde aynı yılın sonlarında Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu iki adet karar çıkarmıştır. 11.09.1970 gün ve 5505 sayılı karar ile yalılar sınıflandırılarak 3 gruba ayrılmıştır. Fotoğraf ve haritalarla yalıların hangi gruba girdiğini tespit eden çalışmalar ise 10.10.1970 gün ve 5595 sayılı kararla onaylanmıştır.


Yalıyı oluşturan tüm bu mimari öğelere ek olarak, Rumeli sahilinde bulunan yapıların birer ‘mehtabiye’si, Anadolu sahilinde bulunan yapıların da ‘gurub köşkü’ vardı. Bu tek mekândan oluşan küçük köşklerde mehtap ve karşı yakada batan güneşin oluşturduğu gurub seyredilirdi Geniş bir sahili olan yalılarda yalının rıhtımında deniz küçük bir liman gibi içeriye alınır, burada teknelerin barınması için bir havuz oluşturulurdu. Bir diğer yalı elemanı da ‘deniz hamamları’dır. Bu mimari mekânlar yalının dışında havuzun ya da denizin üzerinde ahşap malzemeden üzerleri açık olarak inşa edilirlerdi. Deniz hamamları, denize girmek için özel mekânlar olarak düzenlenmişlerdir. Boğaziçi yalısı plan tipi, genellikle iç ve orta sofalıdır. Sofa ve odalar denizi görebilecek şekilde konumlanır. Anadolu yakası yalılarında, yalı cephesi boydan boya öğleden sonra güneşini aldığından pencerelerinde koruma amaçlı panjurlar bulunur. Mutfak yalının içinde konumlanır, az sayıda yalı haricinde hamam da yine yalının içindedir. Su kuyulardan ya da yağmur suyunun biriktirildiği sarnıçlardan temin edilir. Sandal ve kayıklar temel ulaşım araçları olduğundan, kayıkhane de yalının mahal listesinde yer alır. Kayıkhanesi olmayan küçük bir yalıda en azından çekek yeri bulunur.


18. yüzyıla kadar, yalıların çoğu zeminden yükseltilmiş tek katlı yapılar olarak inşa edilmiş; zamanla iki katlı yalı düzeni oturduğunda, divanhane köşelerine odalar eklenerek orta sofalı yonca yaprağı plan tipi iyice belirlenmiştir. 18. yüzyılda barok mimari akımın en belirgin özelliği olan oval ve yuvarlak formların Boğaziçi’ndeki plan ve cephelerde de kendini göstermesiyle, bu döneme kadar oturmuş olan plan şemasına sahip geleneksel yalı biçimi değişir 19. Yüzyılın sonlarında, bütün bu son dönem akımları ve Neoklasik Osmanlı üslubu birbirleriyle iç içe geçerek ahşap evlerde çok iyi uygulanmışlardır Sultanların isteklerine cevap verebilecek en hızlı tekniği sunan malzemenin ahşap oluşu, sarayların dahi ahşap inşa edilmeleri sonucunu doğurmuştur. Ahşap malzeme anıtsal yapı inşasına olanak vermiyor olsa da Yalı ve köşk yapımlarında, esnek oluşu ve aydınlık mekânlar yaratması nedeniyle önemli olmuştur. Ahşap malzemenin sunduğu yapım kolaylıklarının ötesinde, kolay yok olan ve çabuk yenilenebilen bir malzeme oluşu diğer bir önemli tercih sebebi olmuştur. İnsan hayatının geçiciliği, Türkleri, konutlarını da geçici yapma düşüncesine yöneltmiştir. Diğer yandan, Türkler eski evlerde oturmak yerine, dönemin ihtiyaçlarını karşılayan yeni ve modern evleri tercih etmişlerdir Ahşap sanat dönemin Barok, neoklasi, Art nouveau akımlarına da kolaylıkla cevap verebilmiştir.


Merve Güneş Yücel




bottom of page